Sivil Toplum Örgütleri mi, Yıkım Toplum Örgütleri mi?

Bilim adamları 20.yüzyıldan başlayarak günümüze kadar geçen zamanları tarif ederken farklı adlandırmalar yapmışlardır.  Bilgi çağı, akıl çağı, madde çağı, aydınlanma çağı, korku çağı yanında en çok kullanılan adlandırmalardan biri de örgütlenme çağıdır. Örgütlenme meselesi, asırlar boyunca farklı milletleri, kültürleri, dinleri ve etnik yapıları bünyesinde büyük bir hoşgörüyle barındırmış, yaşatmış ve yönetmiş Osmanlı Cihan Devleti’nin bakiyesi olan Türkiye’mizde özellikle son zamanlarda meydana gelen gelişmeler ışığında konuşulması ve tartışılması gereken konuların başında gelmektedir.

Örgüt; önceden belirlenmiş ortak amaçları başarmak için bir araya gelen insanların oluşturduğu yapının adıdır. Bu yapılar, resmi hükümet kurum ve kuruluşlarının dışında; oda, vakıf, dernek, sendika vb. isimlerle, gönüllük esaslarına göre faaliyet gösterdiğinde sivil toplum örgütleri olarak adlandırılırlar. Sivil toplum örgütleri üyeleri arasında yardımlaşma, dayanışma ve işbirliği çabalarını güçlendirmeye çalışırlar. Üyelerinin ferdi ihtiyaç ve amaçlarını başarmaya yardım ederken, aynı zamanda toplumun ihtiyaçlarına da bir ölçüde cevap vermeye çalışırlar.Eğitim, sağlık, ekonomi, sosyal ve çevre alanlarında yürütülen hizmetlerde devlete yardımcı olurlar. Bu örgütler, hükümetin resmi kurum ve kuruluşlarının eksik bıraktığı hizmetleri tamamlar, böylece devlet ve toplum arasındaki ilişkilerde erişimi kolay hale getirerek dikey düzlemde devlet-millet bütünleşmesini, yatay düzlemde ise, insan-insan ilişkilerini güçlendirerek toplumsal barış ve kaynaşmayı tesis ederler.

Esasen adı ve faaliyet alanı ne olursa olsun herhangi bir sivil toplum örgütünün amaçları devletin ve milletin amaçlarından ayrışmamalıdır. Daha açık ifade etmek gerekirse hiçbir sivil toplum örgütü devletin ve milletin zararına yol açacak amaçlar güdemez, insanları bu amaçla toplayamaz, organize edemez, üye yapamaz, faaliyette bulunamaz. Bütün bunları yapan bir örgüte sivil toplum örgütü değil, yıkım toplum örgütü denir. Hiçbir devlet kendisini yıkmaya çalışan faaliyetlerde bulunan, toplumun bekasını tehlikeye düşüren bu tür oluşumları demokratik haktır diyerek seyredemez.

Ülkemizi bölmek, devletimizi zaafa uğratmak isteyen dış güçler,  geçmişte olduğu gibi bugün de birçok faaliyetlerini içimizde faaliyet gösteren sivil!toplum örgütleri üzerinden gerçekleştirmektedirler. Osmanlı Cihan Devleti’ni yıkmak için azınlıklar, yabancılar ve içimizdeki hainler eliyle kurulup yönlendirilen bu tür örgütlerin bugünkü amaçları kâğıt üzerinde farklı yazılsa da asıl amaçlarının bu ülkeyi bölmek, içeriden çökertmek ve yabancıların işgaline hazır hale getirmek olduğu aşikârdır.

Yukarıdaki anlatımdan bütün sivil toplum örgütlerinin zararlı olduğu manası çıkarılmamalıdır. Elbette bir vakıf ve hizmet medeniyeti hüviyetini kesp etmiş bir gelenekten geliyoruz. Ecdadımızın, sadece insanlar için değil, kışın kar altında yiyecek bulamayan kuşlar ve yırtıcı hayvanlar için bile kendi imkânlarını seferber ettiğini, bu amaçla vakıflar kurduğunu düşündüğümüzde sivil toplum örgütlenmesinin ne denli önemli olduğunu anlamak mümkündür. Bugün de;eğitim, sağlık, sosyal, ekonomi, çevre vb. alanlarda yararlı hizmetlerde bulunan odalar, vakıflar, dernekler mevcuttur. Bunlar, hizmetleriyle adata devletin hizmetlerini tamamlamakta, devlet-millet kaynaşmasının en iyi örneklerini ortaya koymakta, toplumsal huzur, barış ve sükûnu tesis etmede birer sigorta görevi görmektedirler.

O halde bir sivil toplum örgütünün gerçek anlamda bir sivil toplum örgütü olması gerekiyor. Bu konudaki ölçütlerin ne olduğu açıkça ortaya konulmalı, bu ölçütlere aykırı faaliyetler yaptığı tespit edilen örgütlerin varlığına son verilmelidir. 15 Temmuz darbe ve işgal hareketini gerçekleştiren FETO’nun, uzun yıllar içimizde saklandığı, sureti haktan görünerek, bir sivil!toplum örgütü görüntüsü altında eğitim, ticaret ve sağlık faaliyeti yürüttüğü ve 40 yıl sonra da bizi bir ateş çukurunun kenarına getirerek yabancılar adına parçalamaya çalıştığını dikkate aldığımızda bu meselenin çok ciddiye alınması gereken bir konu olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır. Bunun dışında ülkemizde bölücü terör örgütü PKK adına hareket eden legal görünümlü illegal yıkım toplum örgütlerinin de olduğu bilinmektedir.

Sonuçta ister FETÖ, ister PKK, ister DAEŞ olsun farklı terör örgütleri üzerinden Türkiye’yi vurmaya çalışan “Üst Akıl”, sivil görünümlü, yıkım toplum örgütleri üzerinden de operasyonlar tertiplemekte, arzu ettiğinde bu yıkım toplum örgütlerini harekete geçirmekte, bunlara finansman desteği sunmakta, zamanı gelince de himaye altına almaktadır.

Özellikle ülkemizin ikinci kurtuluş savaşını verdiğive zor günlerden geçtiği bugünlerde yararlı hizmetler yapan sivil toplum örgütleri ile zararlı faaliyetler yapan yıkım toplum örgütleri arasındaki çizginin net biçimde ortaya konulması gerekiyor. Osmanlı İmparatorluğu içinde, bazıları Rumlara, bazıları Ermenilere, bazıları da bizden birilerine bağlı olan, ancak gerçekte dış güçlere hizmet eden, sivil!kisvesi altında yıkıcı ve zararlı faaliyetler yürüten örgütlerin, cihan devletimiz yıkılana dek bu faaliyetlerini yürüttükleri bilinen bir gerçektir.

Yıkım Toplum Örgütleri Değil, Sivil Toplum Örgütleri

Ülkemizin milli, manevi ve insani dertlerine merhem olacak bir sivil toplum örgütlenmesi hangi ana parametreler üzerinde inşa edilmelidir? Bizce bu sorunun cevabı net verilmedikçe sivil toplum örgütlerinin fiziksel, duygusal ve entelektüel enerjilerinin ortak amaçlara kanalize edilmesi rastlantıya bırakılmış olur. Unutulmamalıdır ki mermeri delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir. Sivil toplum örgütlerinin farklı faaliyet alanlarına rağmen ülkemizin ortak mana dünyası için hizmet etmeleri güçlü bir Türkiye inşasında kaldıraç görevi görecektir. O halde yıkım toplum örgütlenmesi değil, sivil toplum örgütlenmesinin önündeki engelleri ortadan kaldırmak, iş işten geçmeden yıkım toplum örgütlenmesine giden bütün yolları devlet-millet marifetiyle kapatmak zorundayız.

Sivil Toplumu Örgütü Önce İnsanı Merkeze Koymalıdır

Makbul bir sivil toplum örgütü her şeyden evvel insanı öncelemelidir. İnsan, yeryüzünde Allah’ın yarattığı bir şaheserdir. Kur’an’da insan, bireysel ve toplumsal sorumlulukları olan, temiz yaradılışlı, iradeli, akıllı, itibarlı ve bilinçli bir varlık olarak tarif edilir. İşte tüm kâinat böyle bir insana hizmet etmek üzere programlanmıştır. “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık” (İsra, 70) ayeti, insanın varlık âlemindeki hususi yerine işaret etmektedir. İnsanın şerefli bir varlık oluşu ve yaratılmışlar içinde özel bir konuma yükseltilmiş olması, ona ait alanlar ve değerler üzerinde titremeyi gerektirir. Çünkü insanın insanlık cevheri kaybolduğunda insan kaybolmakta, hayvandan bile daha aşağı konumlara sürüklenmektedir. Öyleyse insan olarak doğan insanın, insan olarak kalması için hem bireysel hem de toplumsal düzeyde önemli sorumluluklar yüklenmek gerekir. Buna göre faaliyet alanı ne olursa olsun bir sivil toplum örgütü, insana ait beş temel alanı koruma ve kollamayı amaçlayarak ve bunları güvence altına alarak yola çıkmalıdır.Her sivil toplum örgütünce korunması gereken bu beş temel alan insanın canıdır, malıdır, aklıdır, dinidir ve neslidir. Buradan hareketle insanın canını, malını, aklını, dinini ve neslini koruma ve yaşatmayı misyonu haline getiren örgütler sivil toplum örgütleri, bunları zaafa uğratan faaliyetlerde bulunan örgütlere ise yıkım toplum örgütleri demek gerekir.

Sivil Toplumu Örgütü Yerli ve Milli Olmalıdır

Diğer yandan “önce insan” diyerek işe başlayan sivil toplum örgütleri devletin ve milletin hassasiyetlerini baş tacı etmeli, “her şeyden önce vatan” demeli, yerli ve milli bir vizyon etrafında kenetlenmeli, milletin kaderini kaderi, kederini kederi bellemeli, millete tuzak kuranlarla aynı karede yer almamalı, bu topraklara yabancı değer, söylem ve eylemlerden uzak durmalı, güçlü ve müreffeh bir Türkiye inşasında toplumsal harç görevi görmelidir. Bu ülkenin değerleriyle barışık olmayan, bu aziz milletin bayrağıyla, ezanıyla, salasıyla sorunu olanların milletle, Peygamberle ve Allah’la sorunları var demektir. Bunların sivil!toplum örgütü adı altında yürüttükleri gizli kapaklı işler mutlaka izlenmeli, para hareketleri kontrol edilmeli, kimlerle, ne zaman, ne iş tutukları sağlam istihbarı bilgilere dayandırılmalı, yıkıcı hiçbir faaliyetine izin verilmemelidir. Güçlü devlet, dışından önce içini sağlama alan devlettir. İçini sağlama almak demek, devleti ve milletiyle, resmi ve sivil tüm toplum örgütleriyle yekvücut olan devlettir.

Sivil Toplumu Örgütü Bir İyilik Hareketi Olmalıdır

Son olarak sivil toplum örgütleri iyilik hareketi olmak zorundadır. “Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın” (Bakara, 148 ), “İyilik ve takva (kötülükten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın” (Maide, 2) ve“Sizden hayra çağıran, meşru ve iyi olanı emreden, kötü ve yanlış olandan da sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlardır ebedi kurtuluşa erecek olanlar” (Âli İmran, 104) ayetleri, görev ve faaliyet alanı ne olursa olsun bir sivil toplum örgütü olarak ortaya çıkan her topluluğun kimlik ve işlevi konusunda önemli referanslar sunmaktadır. Buna göre sivil toplum örgütleri karakter itibariyle bir iyilik hareketi olmalı, insanları felakete değil saadete götürmeli, toplumu hayra yöneltmeli, iyi olanı emreden/öneren, kötü olandan da sakındıran bir iş ve işleyişe sahip olmalıdır.

Bu anlamdaki sivil toplum hareketine en güzel örnek HılfulFudul cemiyetidir. Peygamberimizin (s.a.v) yirmili yaşlarda iştirak ettiği ve Peygamberlik geldikten sonra da, “eğer bugün olsa yine katılırım” buyurduğuErdemliler İttifakı, 580'li yıllarda Arap kabileleri arasında süregelen baştaFicâr savaşları sonrasında ortaya çıkan anarşi ortamında, can ve mal güvenliğinin sağlanması, zayıf ve güçsüzlerin korunması, zulmün önlenmesi gibi amaçlarla, toplumda sözü geçen, saygın ve iyi niyetli kişilerin önderliğinde kurulan bir sivil toplum cemiyetidir.
 
Erdemliler İttifakı olarak adlandırılan bu topluluk, sadece tarihsel bir kurum değil, aynı zamanda, farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da, temel ahlâkî ilkelerde anlaşan insanların zulmü engellemek için uzlaşmalarının bir toplumsal zorunluluk olduğunun ifadesi olarak değerlendirilmektedir.Antlaşmaya göre; Mekke’de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlardan olsun, bir kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman onunla birlikte olacaklardı.Mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında olacaklardı.

Zaman x Sorumluluk= Sivil/Hayır Toplum Örgütü

İnsan içinde yaşadığı zamanın ve mekânın öznesidir. Çünkü sorumlu bir varlık olarak yaratılmıştır. Eylem üreten, ürettiği eylemi değere dönüştüren insan, elbette yaptıklarından sorumludur. Bu sorumluluk hem ekmeğini yediği topluma, hem de onu o toplumda insan olarak yaratan Allah’a karşıdır. Bu sorumluluk, özellikle bir sivil toplum örgütü çatısı altında kolektif olarak yapılan eylemlerde kat kat artmaktadır. İyilik üretildiğinde iyiliğin mükâfatı, kötülük yapıldığında da kötülüğün cezası kat kat artmaktadır. Bireysel olarak üretilen iyilik ve kötülük, toplumsal boyut kazandığında misliyle sahibine geri dönmektedir. Çünkü toplumsal sorumluluk, bireysel sorumluluktan hem daha fazla hem de anlam olarak daha önemli sonuçlar doğurmaktadır.

Kur’an, insanı her çağda ve zamanda kaybeden, ziyana uğrayan bir varlık olarak nitelendirmektedir. Zamanın tüm akıcılığı ve yıkıcılığı karşısında kaybetmeyen insanı inşa etmek isteyen Yüce Allah, bunun formülünü asr süresinde yüksek perdeden ortaya koymuştur: “Zamana yemin olsun. Elbet insanoğlu tarifsiz bir kayıptadır. Ancak Allah’a inanıp güvenenler, sorumlu davranıp iyi davranışlar ortaya koyanlar, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır” (Asr, 1-3). Surede insan, sebep-sonuç ilişkisi içinde birbirine bağlı dört eyleme çağrılmaktadır: Bunlar inanmak, davranmak, hakkı tavsiye etmek ve sabrı tavsiye etmektir. Yani iman iyi eylemi, iyi eylem hakkı desteklemeyi, hakkı destekleme sabırlı olmayı zorunlu kılmaktadır.

Bu ölçütler birey kadar bir sivil toplum örgütünün de nasıl olması ve nasıl olmaması gerektiği konusunda önemli ipuçları sunmaktadır. Buna göre bir sivil toplum örgütü faaliyet alanı ne olursa olsun her şeyden önce içinde bulunduğu zaman ve mekânda imana giden yolları açmalı, sorumlu davranarak iyi işler yürütmeli, sürekli hakkı tavsiye etmeli ve zorluklar baş gösterdiğinde pes etmeyip, sabrı tavsiye etmelidir. Bunlar olmadığında sivil değil, ancak yıkım toplum örgütü meydana gelir. İnsanların inançlarını yıkan, iyi davranışları yok eden, hakkı baltalayan, sabra set çeken bir sivil toplum örgütü sivilliğini kaybetmiştir. Çünkü sivillik, resmi olup/olmamaya, üniforma giyip/giymemeye göre değil, iyilik yapıp/yapmamaya göre yeniden tanımlanmalıdır.

Asr Suresi, toplumun herhangi bir zamandaki kurtuluşunun sadece emir ve yasalarla sağlanamayacağını; insanın sorumluluk bilincini, onun iyilik damarıyla birleştirecek bir toplumsal zeminin sivil toplum örgütleri vasıtasıyla sürekli yaşatılması gerektiğini hatırlatmaktadır. Zaman ve mekânın ruhuna ihanet etmeyen, küçüğünden büyüğüne kadar her toplumsal örgüt inanan olmalı, inandığını yaşayan olmalı, yaşadığını paylaşan olmalı, tüm bunlar tehlikeye girdiğinde ise direnen olmalıdır. İşte hakiki manada sivil toplum örgütü budur. O halde hakiki manada sivil toplum örgütü için formül şudur:

Zaman (x) Sorumluluk = Sivil Toplum Örgütü.

Bunun tersi durum şöyle formüle edilebilir:

Zaman (-) Sorumluluk = Yıkım Toplum Örgütü.

Yüzyıllardan beri her hafta cuma hutbesi bitimindeimamların minberden milyonlarca insana okuduğu Nahl Süresi 90. Ayeti, hem bireysel hem de kolektif düzlemde yıkıcı değil, hayırlı işlere imza atmak isteyenlere altın değerinde öğütler vermektedir:

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor” (Nahl, 90).
 

Facebook
Twitter
  • BİZE ULAŞIN

  • Ehli Beyt Mah. Ceyhun Atuf Kansu Cad. Beycanoğlu İş Merkezi̇ No: 102A/7
    Çankaya/ANKARA

  • 0312 285 71 71

  • 0312 285 71 72

  • yerlidusuncedernegi06@gmail.com

www.teknovizyon.net/
YukariCik