Ya Milli Eğitim Başa, Ya Paralel Eğitim Leşe

Milli Eğitim Olmadan Millet Olmaz

Esas itibariyle, aklı gönülle, bilgiyi ahlakla, aydını halkla, okulu toplumla, devleti milletle, yöneteni yönetilenle, maddi gerçekliği ruhi gerçeklikle, doğum öncesini ölüm sonrasıyla ve marifeti faziletle buluşturmayan bir eğitim asla milli olamaz. Bir eğitim milli olacaksa her şeyden evvel insani değerleri baş tacı etmeli, insanı fıtratına uygun şekilde eğitmeli, ardından onu ülkesine, vatanına ve milletine hizmet edecek bir biliş ve duyuş seviyesine ulaştırmalıdır. Ürettiği insan tipi ve davranışları çerçevesinde bu gerçeklere muhalif her eğitim ve yetiştirme hamlesi millilik vasfını kaybeder. Millilik vasfını kaybeden bir eğitim, insanımızı özünden, kültüründen ve geleneklerinden kopartırken, milletimizi ve devletimizi de dış saldırılara karşı açık ve zayıf hale getirir. Çünkü eğitimi milli olmayan bir ülkenin millet yararına bir gelecek üretmesi mümkün değildir. Daha açık bir ifade ile adı milli, kalıbı ve ruhu ise başkasının olan bir eğitimden milli kimlik, ortak bir gelecek ve kolektif bir hafıza üretmesi beklenemez. Milli eğitim olmadığında onun yerini dolduran bir eğitim mutlaka vardır. O da paralel eğitimdir.

Buradan anlaşılacağı üzere insanın kendisine, ailesine, vatanına ve insanlığa zararlı değil, yararlı eylemlerde bulunması en temel meseledir. İnsanın zararlı yanının dizginlenmesi, yararlı yanının faal hale getirilmesi için eğitilmesi şarttır. Eğitilmeyen insan harcanan insandır. İnsanı harcamak demek, uzun vadede milleti harcamak demektir. Günümüzde insanı harcama onu eğitmeme şeklinde değil, daha çok yanlış eğitme şeklinde cereyan etmektedir. İnsanı özüne, fıtratına uygun eğitmeyen, onu milletine, devletine ve vatanına hizmetkâr etmeyen her eğitim ve yetiştirme sistemi paraleldir. Paralel bir eğitim, devlet ve toplumun her kademesinde paralel kurumlar yaratarak alan genişletmeye, zaman içinde devletin tüm katmanlarını ele geçirmeye ve hükmettiği tüm kurumları kendi emelleri uğruna kullanmaya başlar. Böyle bir toplumda milli birlik ve bütünlük tehlikededir. Böyle bir ülkede eğitimle başarılmak istenen ortak hedefler, ortak ülküler başarılamaz. Eğitim ortak kültür, ortak tarih ve ortak gelecek duygusu yaratamaz. Böyle bir ülkenin değil yarınları, bugünleri bile karanlıktır.

Paralel Eğitimin Yıkıcı Sonuçları

Tanzimat’ın ilanından sonra önce Alman idealizmi, sonra Fransız pozitivizmi etkisinde kalan eğitim sistemimiz, milleti ve devleti kurtaracak ilim hamlesini başlatamamış; milli insanı yetiştirmek bir yana, Fransızlara, Almanlara ve İngilizlere hayran Batıcı Paralel insan tipini üretmiştir. Milletten kopuk Batıcı Paralel insan tipi, içerdeki ve dışarıdaki vatan düşmanlarıyla işbirliği yaparak tarihin en kudretli ve en uzun imparatorluklarından biri olan Osmanlı Cihan Devleti’nin parçalanmasında başrolü oynamıştır. Paralel eğitim ve onun yıkıcı etkilerinin sonuçlarını müşahede ettiğimizde, 24 milyon kilometre karelik vatan toprağından geriye elimizde sadece 780 bin kilometrelik toprak kalmıştı.

Bu kadar büyük kayıplardan önemli dersler çıkartmadığımızdan olacak ki, eğitim sistemimiz Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte bu defa Amerikan menşeli pragmatist felsefe ve eğitim sistemin yörüngesine oturtulmuştur. FETÖ’cü paralel eğitim de işte böyle bir sistemden neşet etmiş, hayat bulmuştur. 1960 askeri darbesiyle birlikte Türkiye, neredeyse tüm kurum ve kuruluşları ile Amerika’nın güdümüne girmeye başlamış, paralel sistemler hayatın her alanında, devletin tüm kurumlarında kökleşmeye başlamıştır. Paralelci tayfa işe paralel eğitimden başlamıştır. Çünkü kendilerine devletin her kademesinde hizmet edecek uydu insanların yetiştirilmesi gerekiyordu. Paralel eğitim, devletin her kademesindeki paralel yapıları besleyecek, böylece zaman içinde tüm kamu sistemi teslim alınacaktı.

Türkiye geneline yayılmış binlerce okul, dershane ve etüt merkezlerinde eğitilen binlerce çocuk Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Sisteminden çok, Paralel eğitimin tezgâhından geçti. Daha küçük yaşlardan itibaren F. Gülen’in kitaplarından başka kitap okumayan, onun vaazlarından başka vaaz dinlemeyen nesilden geriye soru sormayan, eleştirmeyen, gizli kapaklı işler peşinde koşan, FETÖ’nün her yanlışında hikmet arayan, bencil, ikiyüzlü, çıkarcı, sömürücü, aldatıcı, hileci, takiyyeci, amaca götüren her yolu mübah sayan, dini kendi amaçlarına araç yapan, 50 yıllık cemaatin çıkarlarını, 1000 yıllık milletin çıkarlarından üstün gören, devletin resmi hiyerarşisi ile değil, abiliğin korsan hiyerarşisi ile iş yapan, çantalarında gizli ajandalar taşıyan, milletle çalışmayı değil, milletle çatışmayı hizmet sayan, milletin seçilmiş Cumhurbaşkanını öldürmeyi vazife belleyen, milletin Gazi Meclisine bomba yağdıracak kadar milli irade ve demokratik sisteme düşman, milletin vergileri ile alınmış tankları, uçakları milletin üzerine sürecek kadar gözü dönmüş, yüzlerce vatan evladını şehit edip, binlercesini yaralayan, PKK/PYD ve DAEŞ gibi terör örgütleriyle alttan alta iş tutarken, tüm bu örgütleri üzerimize salan ABD, NATO ve Batı merkezli üst akla ruhunu teslim etmiş bir elebaşı ve ona sorgusuz sualsiz biat eden hastalıklı dengesiz bir nesil yetişti.

Paralel eğitim sırasıyla, paralel insanı, paralel siyaseti, paralel devleti, paralel ticareti, paralel yargıyı, paralel emniyeti, paralel yönetimi ve paralel orduyu üretti. Bunların hiçbiri millete ait değil, milletten yana değildi. Dahası millete düşmandı. “Dövene elsiz, sövene dilsiz” politikası köprüyü geçinceye kadardı. 50 yıllık paralel eğitim hedeflerini başardığında “karıncayı bile incitmekten imtina edenler” harekete geçecekti. MİT müsteşarının tutuklanmasına ilişkin girişim, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının ameliyat esnasında hastanede öldürülmesi teşebbüsü, Gezi Olayları, 17-25 Aralık darbe teşebbüsü ve son olarak 15 Temmuz darbe ve işgal hareketiyle paralel eğitim milli eğitime, paralel robot insan milli insana, paralel istihbarat milli istihbarata, paralel ordu milli orduya, paralel emniyet milli emniyete, paralel ticaret milli ekonomiye ve paralel birlik, milli birliğe savaş açtı.

Paralel eğitim ve onun ürettiği hastalıklı yapının nasıl bir şey olduğunu anlamak için çok değil, iki-üç örnek vermek yeterlidir: FETÖ elebaşı internete düşen bir ses kaydında millet olarak 1000 yıldan beri savaş halinde olduğumuz, İslam’ın ezeli ve ebedi düşmanı olan haçlı zihniyetini masum gösteriyor, bu da yetmiyormuş gibi sevimli göstermeye çalışarak: "Haçlı'nın ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir. Çünkü sizinle onlar arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar sizin kadınınıza kızınıza ilişmezler. Mabedinize ilişmezler. İlişmemiş Haçlılar" diyerek tarihin en büyük çarpıtmasını yapmıştır.

FETÖ elebaşı F. Gülen, internete düşen ve 1988 yılına ait olduğu bilinen bir ses kaydında ise içinde Türkiye’nin de olduğu 20 ülkenin parçalanması projesine iştirak edeceklerini şu şekilde itiraf etmektedir: "Ortadoğu'ya yakın yerlerde 20 ülkenin bölünme planlarından bahsediyorlar. Onu gelir gelmez arkadaşlara arz ettim. Bazıları bizi de merak ediyor. O bana da geldi. Acaba nerede duruyor bunlar. Bu mevzuda eğer şöyle böyle bizim de çıkarlarımız söz konusu ise başkalarıyla bu meseleyi eşit mesafede paylaşarak iştirak ederiz” diyerek vaatte bulunuyor, 15 Temmuz gecesinde bu ihaneti arkasındaki üst akıl ile birlikte hayata geçirmeye çalışıyordu.

FETÖ’cü paralel eğitimin tezgâhından geçenler ihaneti sadece milletimize değil, milletimizin baş tacı ettiği son din İslam’a ve kutsal kitabımız Kur’an’a da yapmışlardır. 27 Ağustos 2016 tarihli ulusal bir gazetede Adana’da yakalanan FETÖ’nün eğitim ve öğretimden sorumlu imamı M.D Emniyet’teki ifadesinde aynen şunları söylemektedir: “Gülen Peygamber efendimizden sonra gelen kişidir. O, Kur’an’ın eksikliklerini tamamlıyor.”

Paralel eğitim ve okul sistemi marifetiyle takdim edilen boyalı, cilalı, takiyyeci ve aldatıcı hayat, hayatımızdan çok şeyler almış, milletimizin yarım asrını çalmıştır. Bu hayatı var eden eğitim ve yetiştirme sisteminin ana parametreleri de bu topraklardan değil, “yabancı topraklardan” çıkmıştır. Böylece bu aldatıcı ve saptırıcı eğitim marifetiyle insanımızın kendisi olması, kendisini bulması engellenmiştir. Bu sistemin ağına takılan gençler, akademisyenler, bürokratlar bakıyor, fakat görmüyor; işitiyor, fakat duymuyor; dokunuyor, fakat hissetmiyor; biliyor, fakat anlamıyor, anlamlandıramıyor. Bu sistemle cemaatin içinde, milletin dışında bir nesil yetiştirildi. Öğrencinin din bilgisi F. Gülen’in kitaplarının sayfalarıyla sınırlı kaldı. Hayata, dine, insana, evrene ve topluma ilişkin tüm doğruları F. Gülen’nin iki dudağı arasındaki kelimelerden öğrenmeye çalışan öğrenciden geriye düşünemeyen, konuşamayan, sorgulayamayan, çalınan sorularla devletin kademelerine yerleşmeyi hak sayan, amaca götüren her yolu mübah kabul eden, hak yiyip yalan söyleyerek iş yapmayı başarı addeden, tehdit eden, korkutan, aldatan, iftira eden, ikiyüzlü, karaktersiz, bencil, muhbir, anti demokrat ve milli irade hırsızı bir nesil türedi.

Milletimizi, tarihindeki en güçlü ordu ve donanmalarıyla Çanakkale’de dize getiremeyen Haçlı zihniyeti, tarihi emellerinden vaaz geçmedi, sadece yöntem değiştirdi. Topla tüfekle yapamadığını, yumuşak yöntemlerle denemeye girişti. Bu sefer içimizden olanlarla çalışmaya başladılar. Zahirde bize benzeyen, gerçekte ise bizden tamamen ayrı olanlarla bizi vurmaya karar verdiler. Bizi daha önce öldürmeyi kafasına koymuş zihniyet, bu işi zamana yaydı. Üstelik bu sefer kullandığı yöntem daha alımlı, daha çalımlıydı. Üstelik bu yöntem “eğitim, himmet, sevap ve ibadet!” sosluydu. Çünkü bize bu dünyada iktidar, ahirette ise cennet vaat ediyordu.

Kutlu sözde: “Bizi aldatan bizden değildir” gerçeği apaçık ortada iken, hâlâ milleti aldatmaya, korkutmaya, tehdit etmeye ve sindirmeye çalışanlarla birlikte yol yürüyenleri Allah, Peygamber ve bu aziz millet affetmeyecektir. FETÖ’cü paralel eğitim ve onun yetiştirdiği hastalıklı tipler üzerinden insanın beş emanet alanına saldırı yapılmıştır. FETÖ ve elebaşları kan akıtarak cana, sömürü zincirleri kurarak mala, düşünmeyi dondurarak akla, İslam’ı Hıristiyanlığa yaklaştırarak dine, çocuk yaşta alıp yetiştirdiklerinden vatan haini generaller, amiraller ve bürokratlar yetiştirerek nesle ihanet etmişlerdir. Oysa bütün hak dinler ve son din İslam, insanın can, mal, akıl, din ve nesil emanetini emniyet altına almak için gönderilmiştir. FETÖ, Allah tarafından korunması emredilen tüm kutsal alanlara savaş açarak, tarihteki zalimlerle aynı karede yer almıştır.  
 
 “Harmanımı yele verdim/Bostanımı sele verdim
Bir yar sevdim ele verdim/Benim benden haberim yok.”

Diyen halk türküsü genelde 300 yıldan beri, özelde ise son 50 yılda eğitimde geldiğimiz noktayı çok güzel özetliyor. Önümüze bir sofra gibi serilen köklü bir kültürü ve insan zenginliğini hırçın bir çocuk gibi teptiğimizin ve paralel eğitimin ellerine teslim ettiğimizin farkında bile olamadık. Meramımızı anlatmak için romancılarımıza başvurmak yeterlidir: “Anadolu insanının bir ruhu vardı, nüfuz edemedim; bir kafası vardı, aydınlatamadım; bir vücudu vardı besleyemedim; üstünde yaşadığı toprağı işleyemedim, Ne ektin, ne biçecektin? Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir” diyor Yakup Kadri Yaban adlı romanında. Eğitimde yaşanan üç yüz yıllık çabanın mahsulü, dünya çapında eğitimciler, sanatçılar ve edebiyatçılar yetiştirmek olacak iken, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ihanetlerini tertipleyen zalimleri, generalleri, amiralleri, akademisyenleri ve bürokratları kendi evimizde, kendi ellerimizle yetiştirdik. Yabancı milletlerin atıyla yol almak ancak bu kadar olur.

Oysa yapılması gereken şey adıyla, ruhuyla ve kalıbıyla gerçek anlamda bir milli eğitim sistemi oluşturmaktı. Bu sistemin temel referansları bize ait olmalıydı. Merhum Nurettin Topçu, “Türkiye’nin Maarif Davası” adlı eserinde, “Bize bir insan mektebi lazım, Bir mektep ki, bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hâyayâ hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin” diyerek milletimizin ruh köklerine ilişkin eğitimin hangi parametreler üzerinde kurulması gerektiğini net biçimde ortaya koymuştur.

15 Temmuz darbe ve işgal hareketinin sabahında Yüce Allah, millete çelme vuranları değil, milletle birlikte yol yürüyenleri; aldatanları değil, güven verenleri; ümmetten ayrı düşenleri değil, ümmeti sinesinde bir inci gibi taşıyanları; küffara merhametli olanları değil, mü’minlere merhametli olanları; sonuca odaklananları değil, sürece odaklananları; zaferden sorumlu olduklarını düşünenleri değil, seferden sorumlu olduklarını düşünenleri haklı çıkartmış ve sonu gelmez hazinelerini göstermek üzere aydınlık yaranlara taşımıştır. Kendilerine yazık edenlere ise son söz olarak Allah’tan bir çift ayet kalmıştır:

Allah’tan başkalarını dost (sığınacak otoriter) edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. (Örümcek çok sağlam bir ev yaptığını zanneder). Evlerin en çürüğü/dayanaksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!” (Ankebut, 41).

(Ey Muhammed) De ki: “Yaptıkları işler bakımından en çok ziyana/kayba uğrayacak olanları size haber vereyim mi? Bunlar, dünya hayatındaki tüm çabaları boşa gittiği halde, güzel işler yaptıklarını sanan kimselerdir (Kehf, 103-104).

Facebook
Twitter
  • BİZE ULAŞIN

  • Ehli Beyt Mah. Ceyhun Atuf Kansu Cad. Beycanoğlu İş Merkezi̇ No: 102A/7
    Çankaya/ANKARA

  • 0312 285 71 71

  • 0312 285 71 72

  • yerlidusuncedernegi06@gmail.com

www.teknovizyon.net/
YukariCik