Diriliş Yolunda Türkiye…

Teknolojinin dünyayı dönüştürdüğü bir süreçte, Türkiye’nin durumu ve duruşu üzerine sıklıkla değiniyoruz, konuşuyoruz. Yaklaşımlarımız bazen eleştirilerle, bazen önerilerle, bazen beklentilerle, bazen de övgülerle örülüyor; ancak en çok da eleştiri ve öneriler öne çıkıyor. Sanırım normali de bu.

Çünkü nüfusu seksen milyona yaklaşmış, dünyanın en sorunlu bölgesinin tam göbeğinde ve ateş çemberinin içinde, kendisine ateşin ulaşmaması, çevresindeki ateşin sönmesi için mücadele veren; bütün bunları yaparken de güçlü, büyük, dinamik bir ülke olarak geleceğini daha da yüksekte oluşturmak isteyen bir Türkiye var ufkumuzda…

Bu büyük ve muazzam ülkenin değişimi ve dönüşümü içinde bulunulan şartlar dikkate alındığında çok da kolay olmamakla birlikte, bunu başaracağına inanmış, iman etmiş, bunun için çalışan, çabalayan evlatları var. Zaten esas önemli olan da budur. Başaracağına inanan ve çalışan; kendisini ülkesine, milletine, devletine adayan insanların varlığı en önemli faktördür. İkinci olarak bu insanların inandıkları, çalıştıkları konularda iddialarını, adanmışlıklarını başaracak bilgi ve donanıma sahip olmalarıdır. Şükürler olsun ki, bu topraklar bereketlidir; kendisinin çalışkan ve hayırhah evlatlarını her zaman doğurur, büyütür, yetiştirir.

Dünya, teknolojik gelişmelerin belirleyiciliğinde yol alırken, değişir ve dönüşürken; Türkiye’nin yolculuğunda da elbette teknoloji öne çıkmaktadır. Dışa bağımlı, ithal ikameci bir sistemle çok uzun yıllar gelişmiş, büyük ülkeler ile aramızdaki mesafeleri kapatma çabası içinde olduk. Elbette ki bir ölçüye kadar bu makul ve olması gereken bir yol olarak benimsense de, bir aşamadan sonra ve hele hele teknolojik yenilenmenin, buluşların, ilerlemelerin baş döndürücü bir hızla gittiği günümüzde artık kaynakların beyhude akıtıldığı ve sürekli yenilenseniz bile icat edenin, bulup yapanın bir adım gerisinde kaldığınız israf sarmalına dönüşüyor.

Hal böyle olunca geriye yapacak bir tek şey kalıyor: Teknolojiyi sadece kullanan değil, üreten olmak…

Türkiye yoğun teknoloji üreten bir ülke durumuna gelmedikçe değişim ve dönüşümde istediği mesafeyi kat etmesi asla mümkün değildir. Bunun için de, eğitim öğretim sistemimizi yeniden gözden geçirmemiz esastır. Teknoloji, buluş, inovasyon ağırlıklı bir eğitim öğretim anlayışı vazgeçilmezimizdir. Bilişim alanında kaydedeceğimiz her türlü gelişme Türkiye’ye çok büyük ekti ve katkı sağlayacaktır. Başkalarının ürettiklerini kullanan değil, kendi yerli sanayi ile yerli aklı ile dünyaya açılan, küresel pazarların hatırı sayılır bir müşterisi olmaktan çıkıp, satıcısı haline gelebilmek hedeflenmelidir.

Türkiye’nin terörle mücadelesinde “bağımlılık” olarak değerlendirilecek hususların nasıl da büyük zafiyetler olarak belirginleştiğini görmekteyiz. Kıbrıs Barış Harekâtı’nda uygulanan silah ambargosu NATO üyesi olmamıza rağmen ordumuzun modernizasyonunu çok geciktirmişti. Caydırıcılığını teknolojik bakımdan azaltmıştı. Akabinde sürekli bu bağımlılıktan ve boyunduruk çabalarından kurtulmak arzumuzu ortaya koyduk. Milli ve yerli silah sanayinin geliştirilmesi için kurumlar oluşturduk, çalışmalar yaptık. Sanayici ve işadamlarımızı teşvik ettik. İsabet de olmuş. Geldiğimiz aşamada artık bağımlılık derecesi düşük bir yapıdayız. Keşke hiç bağımlı değiliz diyebilsek ancak, bilişim sistemlerindeki bağımlılığımız bir gerçektir. Üretimimiz yetersizdir.

Nitekim Türkiye’nin terörle mücadelede müessir olması, neticelerini net bir şekilde elmaya başlamasıyla birlikte bazı Avrupa ülkelerinin ve Amerikalı çevrelerin Türkiye’ye silah satışının sınırlandırılması veya engellenmesi gibi hususları dile getirmeleri, bu alanda bağımlılığımızı azaltmış olsak bile, hala bir tehdit, şantaj ve destablize amaçlı hareket ettiklerinin açık bir kanıtıdır.

Çok şükür ki, yerli silah sanayi yıllardan beri teşvik edilmektedir. Bunlar meyvelerini vermiştir. Türkiye artık eskisi kadar bağımlı değildir. Terörle mücadele konseptinde kullanılan silah ve mühimmatların büyük bir bölümünü kendisi üretmektedir. İnsansız hava aracı konusunda İsrail ile yaşanan sorunlar neticesinde onu da üretmiş ve hatta daha da gelişmişini yapmıştır. Şimdi bu tehditler, şantajlar da yine bize ders olacaktır. Milli ve yerli üretime daha fazla ağırlık vereceğiz. Bu konuda hiç kuşkumuz yok ancak üretmek için, yapmak için temel motivasyonumuzun birilerinin bize çıkardığı mânialar değil, böyle olacağının bir şekilde idraki ve tüm nesillere bunun benimsetilmesi olmalıdır.

Geçtiğimiz günlerde Ankara’da Türkiye bilişim sektörünün girişimiyle 33. Ulusal Bilişim Kurultayı toplandı. Bu satırların yazarının da katkıları ile belirlenen ve gerçekleştirilen “Bilişim ve Demokrasi”temasının işlendiği Kurultay’ın açılışında konuşan Sayın Başbakan Binali Yıldırım, 2017 yılının bilişim yılı olacağına dair müjde verdi. Yerli ve milli üretimin teşvik edileceğini, tüm kapıların ardına kadar açılacağını söyledi. Konuya son derece hakim bir Başbakan, sektörün tüm gelişim sürecini takip ettiği, ihtiyaçlarını, sorunlarını bildiği içindir ki projeksiyon yapması da, hedef göstermesi de gerçekçi oluyor. Kullandığımız tüm yazılımın yüzde doksanbeşinin dışardan olduğunu belirten Sayın Başbakan’ın şu benzetmesi çok önemli: Tarla bizim, hasılat başkasının…

Umuyoruz ki, gelişmeler Sayın Başbakan’ın işaret ettiği minval üzere gider ve bilişim alanında Türkiye’nin yarış ve rekabet içinde olduğu ülkelerle arasındaki mesafenin lehine açılması için vesile olur.

Yine bu bağlamda üzerinde durmamız gereken bir diğer önemli başlık siber güvenliktir. ABD Başkanlık seçimlerinde bile en son olarak siber saldırıların sonuca etkili olabileceği ihtimali ciddi olarak araştırma ve inceleme konusu yapıldı.

Dünyanın bilişimde en kudretli ülkesinin dahi siber saldırılara karşı en hayati meselesinde bu neviden bir kuşkuya düşüyor olması, Türkiye’nin dışsal siber saldırılara karşı önlem almasını kuşkusuz ki mecbur kılmaktadır.

Ancak siber güvenliğin sağlanması tek başına yetmemekte, bir ileri adımı olan siber caydırıcılık aşamasına geçilmesi gerekmektedir.

Nitekim yapılan analizler göstermektedir ki, 15 Temmuz’a kadar belli bir düzeyde olan ülkemize yönelik siber saldırılar 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesi ile birlikte boyut değiştirmiş, dört kat daha fazla Türkiye’yi hedef alacak şekilde büyümüştür. Tankla topla başarılamayanı siber âlem üzerinden gerçekleştirmek gibi bir yoğun çaba içine girilmiştir.

15 Temmuz darbe girişiminin aydınlatılması, tüm boyutlarının ortaya konulması ve işlenen suçların delillerinin tamamlanması için lazım olan bilişim verileri yabancı merkezlerde toplandığı içindir ki, darbecilere yönelik tedbirlerin hızla tamamlanması mümkün olmamaktadır. Veri merkezlerinin ülkemizde tesisi ile her türlü bilginin elimizin altında olması demokrasinin yaşatılmasında, hukukun üstünlüğünün temininde, savunma gücümüzün yükseltilmesinde çok müessir olacaktır.
Bizim yerli ve milli olanı öne çıkarma önerimiz elbette dünyadan kopmak anlamına gelmiyor. Yerli ve milli olanı teşvik etmek; ithal ikamesi ile eksikleri giderme yönteminden uzaklaşmak demektir… Dünyada bizim dışımızda, üretme, bilme kapasitemizin ötesinde olan her ne varsa onları da edinmek, insanlarımızın hizmetine sunmak, dış ticaret potansiyelimizi sürekli artıracak şekilde dışa açık olmak da ülkeler açısından önemlidir. Ancak, üretmeden, satmadan sürekli tüketmek veya başkalarının müşterisi haline dönüşmek, pazarı olmak çok da iyi bir şey olmasa gerektir. Büyük ve dinamik nüfusuyla iyi bir pazar olarak her ülke için avantajlar sunan Türkiye’nin sürdürülebilir bir ekonomik yapı için de yine üretiyor olması, ürettiklerinin ise katma değeri yüksek, bilgiye, buluşa ve inovasyona dayalı ürünlerle yoğunlaşması kazancımızı da artıracaktır.

İnsanlarımıza yüksek hedefler göstermeliyiz. Yüksek hedeflere ulaşmaları için gerekli alt yapıyı kurmalıyız. Teşvik sistemini oluşturmalıyız. Düşünün ki, bilişim teknolojilerine yapılan ödemelerin çok önemli bir boyutunu yabancılara aktardığımız lisans bedelleri oluşturuyor. Bizden aldıklarıyla yine ar-ge yapıyorlar, yine geliştiriyorlar ve yine bize satıyorlar. Onlar için muazzam bir saadet zinciri olmakla birlikte bizi tasmalı köle haline getiren bir sıkıntılı durum söz konusu.
Dünyanın en sıkıntılı coğrafyasında oturmanın bedeli ağırdır. Bu bedeli yüzlerce yıldır kanla, canla ödüyoruz. Sonsuza kadar da milletçe gerektikçe bedel ödemeye de hazırız. Ancak bu bedelin yıkıma dönüşmemesi için, Milli Mücadele’yi, darbeleri, faciaları yeniden yenidenyaşamamak için aklımıza sahip çıkmamız gerekiyor.

Başkalarının aklının ürünü olan şeyler, genel olarak onların ihtiyaçları temel alınarak üretilmiştir. Bu hakikatin altını çizerek düşünmeliyiz. Kendi ihtiyaçlarımıza, beklentilerimize, gelecek tasavvurumuza uygun, kendi aklımızı kullanarak üretmeliyiz. Zaten teknolojinin kendini yenileme hızına yetişebilmek ancak teknoloji üretmekle mümkündür. O kadar başdöndürücü bir hız içinde kendini yenileyen bilişim sistemlerinin, teknolojik yapıların ağır ekonomik maliyetlerinin sürdürülebilir bir şekilde karşılanması da bir müddet sonra pek çok ülke ve devlet için de zorlaşacaktır.

Gelecekte, geri teknolojilerle, yeteriz bilgi yapısıyla pek çok ülke ve millet yeniden eski çağlara dönmüş gibi bir yaşama mahkûm olacaktır. Türkiye’yi asla böyle bir yerde görmek istemeyiz. İnsanlarımıza böylesi bir kaderi layık göremeyiz.

“Yabancılar geliştirsinler, bulsunlar, yapsınlar biz bedeli neyse öderiz, alırız!” gibi bir aymazlık içine de giremeyiz. Sonuçta böyle bir düşüncenin kendisinin sürdürülebilirliği bulunmamaktadır. Başkalarına bağımlı olunan her şeyde öyle anlar gelmektedir ki, para, ekonomik güç hiçbir şey ifade etmemektedir. Paranın, alım gücünün, ödeme kabiliyetinin olması, her türlü mal ve hizmetin, üretimin sizlere anında, eksiksiz, kesintisiz sunulabileceği anlamı taşımaz.

Milli olanı, yerli olanı teşvik ve büyütmek birinci görevimizdir. Her kurum ve kuruluşumuzun, her ferdimizin geleceğin Türkiye’si ile ilgili sorumlulukları vardır. Hiçbir şekilde bu sorumluluktan kaçamayız, kendimizi dışında tutamayız. Uyuyorsak artık uyanış zamanıdır. Yorulduysak, hareketsiz kaldıysak diriliş vaktidir. Türkiye’ye katkı vaktidir. Yapabileceğimizin asgarisi ile yetinme dönemi çok geride kalmıştır. Artık her şeyin azamisini düşünmek, hedeflemek ve bu yolda çaba göstermek vaktidir.

“Türkiye dünyanın en büyük ve saygın ülkelerinden biridir” derken bunu öyle arzuladığımız için değil, bir temenni, niyet olarak değil; bir hakikat olarak söylemek hepimize daha büyük bir gurur ve mutluluk verecektir. Bu hakikate ulaşmak hiç de zor değildir. İmkânsız değildir. Kolay da değildir. Ancak ve ancak çalıştığımız ölçüde ulaşacağımız bir haldir, durumdur.
Anadolu’nun dört bir yanında kabına sığmayan, büyümek ve büyütmek isteyen başarılı, çalışkan, namuslu, vatanperver insan kaynamaktadır. Bu insanlarımızla devletimizin, kurumlarımızın bütünleşmeleri ve gelecek tayininde birlikte hareket etmeleri bizi amacımıza çok hızlı götürecektir. Hırsıile ihtirası ile mütenasip bilgisi, birikimi, deneyimi olmayan insanlar üzerinden yapılmak istenecek her iş, iyi niyetli dahi olunsa akamete uğramaya mahkûmdur. Başarı ihtimali yoktur. Başarı bilgi ile harmanlanan bir çaba ile gelir. Bilgisiz başarı ancak tesadüfen olur ve genel olarak sürdürülemez.

İnsanımıza sahip çıkmalıyız. Bilişim, teknoloji tamam ama insansız da olmuyor. Bunların hepsi insanlar üzerinden yapılıyor, insanlarla yapılıyor. İnsana yatırım teknolojik gelişmede, bilgi dünyasının sınırları olmayan kapılarına ulaşmada ancak kendi içimizden çıkan beyinlerle başarı sağlayabiliriz.
Böylesi hassasiyet içeren bir süreçte en fazla önemsememiz gereken hususlardan birisi de bilgi sahibi, nitelikli, vatanperver insanlarımızın ülke hizmetine katkı verebilecek pozisyonlarda değerlendirilmeleridir.

İnsanlarımızla başaracağımıza inandığımız, yerli ve milli ama dünyanın da en iyisi, iddialısı diyeceğimiz türden çalışmaları ertelemeyelim. Her ertelemenin, ötelemenin maliyeti bizim açımızdan çok büyüyor.

Bu kadar büyük imkânları sarf edeceksek, en iyi sarf gerekçesi milletin geleceğidir.

Milletin geleceğini de milletini düşünen, akıllı, başarılı, çalışkan, üretken toplumun her kesiminde, kategorisinde, meslek ve yaş gurubunda yer alan milletin evlatları tayin edecektir.

Facebook
Twitter
  • BİZE ULAŞIN

  • Ehli Beyt Mah. Ceyhun Atuf Kansu Cad. Beycanoğlu İş Merkezi̇ No: 102A/7
    Çankaya/ANKARA

  • 0312 285 71 71

  • 0312 285 71 72

  • yerlidusuncedernegi06@gmail.com

www.teknovizyon.net/
YukariCik