Fikir ve Uyanış


Dünya evrenin, insan dünyanın, beyin insanın, tefekkür beyinineksenini oluşturduğu gibi fikir de tefekkürün özünü oluşturmaktadır. Fikrin olmadığı bir insan, insanın olmadığı bir dünya, dünyanın olmadığı bir evren çöplükten farksızdır. Günümüz Müslüman’ı kendisini "düşünen canlı" değerine taşımalıdır.

Fikrin altyapısını tefekkür oluşturmaktadır. Kapsam olarak tefekkür, "Oku yaratan Rabbin adına.İnsanı bir yumurta hücresinden yaratan"  ayetlerinde ifadesini bulan kâinat ve "en güzel şekilde yaratılan"  insan fiziğindeki esrarengiz işleyiş ve ahengi içermektedir. Bu bağlamda tefekkür, "İnsanın kendi hatalarını, evreni, evren içindeki varlıkları, tabiat; içindeki sırları ve evrendeki eşsiz düzeni analitik bir yaklaşımla ele alarak Allah'a ve O'na götürecek hakikatlere varmaktır" şeklinde tanımlanabilir. Cürcanî fikri, "Bilinmeyeni anlamak için bilinen metotları sıralamaktır"  şeklinde tarif ederken tefekkürü, "Kalbin hayrı ve şerri, fayda ve zararları onunla gördüğü ışıktır. Tefekkürden yoksun her kalp karanlıklarda bocalamaya mahkumdur" şeklinde tanımlamaktadır. 

Bu gerçek bağlamında insan "düşünen canlı" olarak tarif edilmiştir ki Kur'ân, evrenin merkezine oturttuğu insanın en belirgin özelliği olarak tefekkürü ön plana çıkarmaktadır:

"Mü'minler ayakta iken, otururken, uyumak için uzandıklarında hep Allah'ı anar; göklerin ve yerin yaratılışını inceden inceye düşünürler:

'Ey Rabbimiz! Sen bunları hiç birini anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen, (boş ve amaçsız şeyleri yaratmaktan) münezzehsin. Bizi cehennem azabından koru' derler." 

Tefekkür fikri üretir. Fikir bireyi olgunlaştırır ve toplumu şekillendirir.Her fikirbeslendiği ortamın değerlerine göre filizlenir. Bu değerlerin erozyona uğraması oranında fikirler bozulur, toplumlar benliklerini kaybederek dejenere olur. Aksi de söylenebilir.

Fikir dünyamızı örerken, her şeyden önce Kur'ân ve Sünnet'e olan yanlış bakış açımızı, algımızı ve hayat biçimimizi gözden geçirmeli ve otantik İslam'a yönelmeliyiz. Yüzeysel, bid'a ve hurafelerle kuşatılmış İslam anlayışımızı arındırmalı ve Ehl-i Sünnet dışındaki bütün idealardan temizleyerek yeniden hayata geçirmeliyiz.Başka bir ifadeyle, dünya ve ahiret hayatımızın özünü teşkil eden itikadımızı sağlam temelllere oturtmalıyız.

Müslümanlar olarak fikrimiz Kur'ân ve Sünnet'in kurguladığı üç kaynaktan beslenmektedir:

1. Allah'ın lütfettiği evrendeki sayısız nimetleri düşünmek, sebep, sonuç ve yararlarından yararlanarak varlıkların hizmetine sunmak. Vücudumuzdaki organlarımızın eşsiz işlevlerini ve ne yüce nimetler olduğunun idrakine varmak için tahlil etmek ve onların şükrü olarak Allah'a yönelmek.

2. Varlıklara bu hizmeti sunarken, Allah'ın bize va'dettiği mükafât ve ebedî hayatın saadetini tefekkür etmek. Buna karşılık Allah rızasını ve ebedî bir hayatın sonsuz ve tükenmez nimetlerini kazanacağımızı bilmek.

3. Bu hizmetleri ifa etmememiz halinde karşılaşacağımız azabı ve sonsuz hayatın hüsranını her hal-ü kârda göz önünde bulundurmak. Bu hüsrana uğramamak için gereken görevlerimizi yerine getirmenin zorunluluğunu anlamak.

Asırlardır Ümmet olarak fikir dünyamızda büyük kayıplar yaşadık, yaşıyoruz. Değerlerimizde büyük kayıplara uğradık. Birey, aile ve toplum olarak kimliğimizden uzaklaştık, temel dinamiklerimiz büyük sarsıntılara uğradı.

Gelecek kuşaklara bırakacağımız canlı, dinamik ve ümmeti kuşatıcı bir inkılaba ihtiyacımız var. Türkiye, tarihsel birikimi, buna dayanan kültürü ve değerleri-yaşamasa da-özümsemiş toplumuyla yeni bir diriliş bekleyen ümmetin yegane umudu haline gelmiştir. Bu umudun canlandırılması zarurî bir hal almıştır.

Bunu gerçekleştirmek için devlet dinamikleri yeniden şekillendirilmeli ve millî fikir ve kültür temelli yapılandırılmalıdır. Millî iradenin yapısı ve toplumsal formuna uymayan olgulardan arındırılmalı ve yeni bir formatla gençliğin iç ve dış dünyasına yansıtılmalıdır.

İkiyüzlülük, sömürü, işgal ve kan emme kamuflajı olarak kullanılan, ortak paydası emperyalist emeller olan köhnemiş 'izm'lerden arındırılmış, ümmetin özüyle bütünleşen kucaklayıcı ve evrensel bir sistem hayata geçirilmelidir.

Yazılı ve görüntülü medya olmak üzere, sosyal iletişim araçlarının kullanıldığı her alanda millî tarih ve tarihî şahsiyetler ele alınmalı, yoğun şekilde genç kuşaklara aktarılmalı ve geçmişten beslenen kültür kaynakları anaokullarından itibaren gençlerimizin fikir dünyasına yansıtılmalıdır.Yayın ve iletişim organları 'köksüzlük ve kozmopolitlik güdümünün kuklası' olmaktan kurtarılmalı ve millî fikir platformuna oturtulmalı ve sürdürülmelidir.

Bilinmelidir ki, ruh dünyamızda köklü ve öz kültürümüze dayalı fikirsel bir inkılab yapmadıkça, gençliğimizin eliyle geçmişimizi geleceğimize taşımamız mümkünkün olmayacaktır.

Gençliğimizi içi boş futbol topundan bir kafa taşımaktan kurtarmalı ve fikir sahibi olmaktan daha büyük bir onurun olmadığını zihnine yerleştirmeliyiz. Zira "Rabbim! Bana eşyanın hakikatini olduğu gibi anlama fikrini ver" duasını kapsamında var olmanın fikir sahibi olmakla eşdeğer olduğu bilincine kavuşturmalı ve dilimizde zikir haline getirmeliyiz. Zira gençliği 'karartmak isteyen tesirler evvela onda mücerret (salt) fikir istihdamı (kullanımını), yani varlık şiarını körletmekle işe girişti' ve girişiminin başarısı oranında sonuç aldı.

Bilinmeli ki 'Masonluk, Yahudilik, Kozmopolitlik, daha bilmem ne ve 'Müslüman' bütünlüğünü çürütmeye memur, gizli ve maskeli tesirler eliyle, 'gençlik' için yalancı tarih kitapları düzülmüş, zehirleyici telkin iklimleri kurulmuş, kök kurutucu aşılar hazırlanmıştır' ki gençliğin bu acımasız anaforlardan kurtulması için solmayan fikirlerle donatılmalıdır.

Gençliği, ilericilik yaftası adı altında kontrolsuz taklitçilikten kurtarmanın yol ve metotları bulunmalı, alt yapılar hazırlanmalı ve fikir dünyasını alt-üst eden gel-gitlerden kurtarılması sağlanmalıdır.

"Müslüman, Müslümanların dilinden ve elinden zarar görmediği kişidir" anlayışı, insanımızın ruh köküne yerleştirilmesi için bütün akl-ı selim sahipleri harekete geçirilmeli maddî-manevî her çeşit fedakârlık yapılmalıdır. Bunu yapabilmenin şuuru verilmeli ve bu dinî ve millî bir görev olarak telakki edilmelidir.

Osmanlı'nın yıkılışından sonra geriye kalan bir avuç Anadolu, İslam Dünyası'nın dejenerasyonuna eksen yapıldığı gibi, ümmetin yeniden dirilişi için en verimli zemin olduğu bilinmelidir. Bu verimli toprakta yetişen neslin kaybedilmesi halinde, kaybedeceğimiz başka bir değerimizin kalmayacağı idrakine varılmalıdır.
Her fert, Ümmetin içinde bulunduğu vahim gerçeği fikir süzgecinden geçirmeli ve geleceği bu acı tabloya göre planlamalı ve şekillendirmelidir. Zira Suriye'li kardeşlerimizin düştüğü durumdan ders ve fikir üretemeyen bir ümmetin geleceğinden söz edilemez. 



Facebook
Twitter
  • BİZE ULAŞIN

  • Ehli Beyt Mah. Ceyhun Atuf Kansu Cad. Beycanoğlu İş Merkezi̇ No: 102A/7
    Çankaya/ANKARA

  • 0312 285 71 71

  • 0312 285 71 72

  • yerlidusuncedernegi06@gmail.com

www.teknovizyon.net/
YukariCik