İSLAM‘DA YÖNETİM BİÇİMİ

Sosyal birer varlık olan insan tarih boyunca topluluklar hâlinde yaşamıştır. Her topluluk liderliği gerektirdiği gibi, her insanın psikolojisinde topluluğu yönetme duygusu vardır. Dolayısıyla, toplum u¨zerindeönemli bir fonksiyona sahip olan liderlik ve başkanlık, her zaman insanların iştahlarını kabartmış ve cazibe merkezi olmuştur.Adalet, toplumun saadetiniveya mutsuzluğunu sağlamakta büyük bir role sahip olan liderliğin insanın ilgi alanına girmesi doğalkarşılanmalıdır. Bu ilgi, kimi zaman toplumların huzur ve refahını sağlamaya vesile olurken,kimi zaman bu erki elinde bulunduranların ihtirasları nedeniyle toplumunzararına olmuş ve ihtiraslarını daha da kamçılamıştır.
Bir yönu¨yle aşkın olan bu ‘yol’un pratizeprototipi peygamberler,aynı zamanda istikamet u¨zere yaşamayıhedefleyen topluluklarınsosyal ve siyasal lideri de olmuşlardır. Peygamberler tarafından inşa edilen Mu¨slu¨mantoplumların, gelecekte de‘yol’larını koruyabilmelerı, sapmalarınönu¨ne geçebilmeleri ve ‘öz’lerini muhafazaetmeleri için bu idarîyapıyaihtiyaç duyacakları açıktır. Bu öneme binaendir ki, Hz. Peygamber (s) vefat ettiğinde,Sahabe, O’nun techîz ve defniyle değil, İslam cemiyetinin kaderi u¨zerinde etkili rol oynayacağı kesin olan devlet başkanlığının seçimiyle alakadar olmuş ve düzenin korunmasına özen göstermişlerdir.Zorunlu toplumsal realitelerden biri olduğu, bu¨tu¨n sahabilerce kavrandığında şüphe olmayan devlet başkanlığının, ilk zaman diliminde ele alınmasının altında yatan temel gerçek, bir iktidar mu¨cadelesinin ötesinde, İslam’ın öngördüğü‘istikamet’in korunmasına gösterilen hassasiyetten kaynaklandığı açık olmakla beraber, bir insana gu¨ç sağlayan bir makama yönelik beşerî arzuların da taşınmasını da göz ardı etmenin anlamı da yoktur.

Her ne kadar, üçüncü halifenin son dönemlerinden itibaren bazı problemler zuhur etmişse de, ilk altı halife  döneminde, başkanlık sistemiyle hedeflenen İslamî hassasiyetin gösterildiği müşahede edilmektedir. Çıkan bu problemler, başkanlık sisteminden değil, başkanlığa seçilenlerin kişilik ve yönetim tarzlarından kaynaklandığı görülmektedir. Aksi halde, şûra ile seçilen Hz. Osman’ı suçlamak icab eder ki bu tarihin ve Ehl-i Sünnet icmaının tesbitlerine ters düşmektedir.

Üçüncü Halife Hz. Osman’ın şehadetinden sonra ortaya çıkan siyasal düşünce farklılıkkları birer iktidar mu¨cadelesine dönu¨şmesi, u¨mmetin Ehl-I Sünnet ve Şîa kanatlarında somutlaşmıştır. Ehl-i Sünnet başkanlık sistemini öngörürken Şia, Ehl-i Beyt’in babadan oğula geçen saltanat düşüncesini savunmuştur. 

Hangi alanda olursa olsun Müslümanların temel referansları, İslam’ın teorik ilkeleri olan Kur’ân-ı Kerîm ve bu ilkeleri güzel bir örneklikle pratize edip insanlığa sunan Hz. Peygamber (s)’dir. Bütün platformlarda Kur’ân ve Hz. Peygamber (s)’e en ideal şekilde uyan, ahlakî, sosyal ve siyasal normlarını tavizsiz uygulayan Sahabedir. Sahabe hayatı incelendiğinde, özellikle ilk üç halife döneminde, bu ilkelerden sapmama noktasında büyük hassasiyetin gösterildiği görülecektir.

2. İSLAM’DA YÖNETİM BİÇİMİ

Hz. Peygamber (s)’in muhtelif görevlerinden biri de kurduğu Medine site devletinin başkanlığını vefatına kadar yürütmekti.  Zira Hz. Peygamber (s), kıyamete kadar insanlığın ihtiyaç duyacağı ferdî, ailevî, içtimaî ve siyasîhayatın ana ilkelerini koyarak bu du¨nyadan göçtu¨. O, ideal birtoplum ve örnek bir nesli eğiterek ahlak ve faziletin bu¨tu¨n gu¨zellikleriylebezeyerek yetiştirdi. Bu örnek neslin ortak özellikleri, Kur’ân’da altı çizilen ‘emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker’ zihniyetiydi.  Bu anlayış, bütün güzellikleri kapsadığı gibi bütün çirkinlikleri de dışlamaktaydı.Hz. Peygamber (s) yönetiminde kurulan bu devlet gu¨n geçtikçe ona inananlarla berabergu¨çlendi, genişledi. Bu devlet ve en büyük özelliği‘dinlemek ve itaat etmek’ olan toplumun karşılaştığı problemleribir lider olarak ya Hz. Peygamber (s) çözu¨yor veya vahiy ona yol gösteriyordu. Dolayısıyla, İslam toplumunun sorunları çözmede bir sıkıntıyoktu.‘Sahabe devrinin bu zihniyeti pek devam edemediği içindir ki, asırlarboyu bu hususları anlatmak lu¨zumunu duymuş İslam âlimleriyle karşılaşıyoruz.’ 

Hz. Muhammed (s)’in vefatıyla durum birden değişti. Mu¨slu¨manlar,kendilerini ani bir boşlukta ve sorunlarla yu¨z yu¨ze buldular. Özellikle,peygamber ve liderlerini kaybetmenin ani şokuna girdiler. Bundansonra ne yapacaklardı? O gu¨ne kadar onları yöneten Hz. Muhammed(s)’in yerine siyasîlider olarakkim ve nasıl geçecekti? Birinci ve önceliklisorunları buydu. ‘Tayin şeklini bildiren bir nizamın mevcut olmayışıilk gu¨çlu¨ğu¨ teşkil ediyordu.’ 
Yeni ilmî gelişmeler ışığında Hz. Peygamber (s)’in hayatının liderlikleilgili normları araştırılmaya muhtaçtır. Konunun, detayları ve titizliklearaştırılması, hem ilme hem insanlığa faydalı bir hizmet olurkanısındayız.
Hz. Muhammed (s)’in vefatıyla Mu¨slu¨manlar için yeni bir dönembaşladı.Vahiy kesildi, nübüvvet son buldu. Din adına karar verici (şâri’) kalmadı. Statu¨yu¨ Kur’an ve su¨nnete göre belirlemek Mu¨slu¨manların omuzunda kaldı.
İslam du¨nyasıhiço kadar hareketli olmamıştı. Bu hareketlilik, bizzat İslam’ın iç dinamikleriyle gerçekleşmekteydi. Çağın siyasî, ictimaî ve iktisadî ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir cemiyete doğru aktivite olan Mu¨slu¨manlar, bir bu¨tu¨n olarak İslam’a usûl, ilke, emir ve yasaklarına uymak ve bağlanmak durumundaydılar.

Bu, içe dönu¨k bir sınama olduğu gibi, mevcut konjöktürde kendilerine uygun bir yapıyı oluşturmak ve evrensel statu¨ye karşı varlığını hissettirmenin de imtihanıydı.En önemli görevleri, bu amaçlarını gerçekleştirmek için etrafında kilitlenecekleri bir başkanı seçmekti.

Hem Kur’ân-ı Kerîm’de, hem Resulullah (s)’ın sünnetinde şu veya bu şahsın atanmasıyla ilgili bir nass yoktu. Yöneticilerde sadece ‘ehliyet’ vasfı aranırdı. Bu vasıf da pek çok sahabede bulunmaktaydı. Problem, ‘ehil olan’ı değil, ‘en ehil olan’ı seçmekti. Bunun için de bir araya gelip konuyu tartışmaları gerekirdi.Nitekim Sakîfe’de, aday olarak ileri çıkanların hepsindearanan vasıflarda, hiçbir zaman dinî bilgi ön plana çıkmamıştır.Çekişmeleri dinî değil siyasiydi. Aksi hâlde seçilen Hz. Ebû Bekir’emuhalefeti caiz görmezler ve muhalefet etmezlerdi.Bilahare imamete dinî bir kisve giydirildi. Zira, ‘İmametin seçim vebiatle olduğu kesindir. Bunun ise icmaya  ihtiyacı yoktur ve icmanıngerektiğine dair ne aklî ne de sem’î bir delil varit olmuştur.’ Şayetdinî bir hu¨viyeti olsaydı, seçime başvurulması söz konusu olmayacağı gibi Hz. Ebû Bekir’in(v. 13/634) adaylığı esnasında Ebû Su¨fyan(v. 60/680),‘Ey Abdimenafoğulları! Temim kabilesindenbirinin sizi idare etmesine razı mı oluyorsunuz? Vallahi Medine’yi atlarve savaşçılarla dolduracağım’ demesinin de anlamı olmazdı. Hem kendisi, hem hitap ettiği toplumaçısından Ebû Su¨fyan’ın dinî bir meselede böyle konuşması mu¨mku¨n değildir.

3. BENÎ SAKÎFE TARTIŞMALARI ARASINDA SEÇİM 

Bu düşünceyle Ensar, Beni Saîde Sakîfesi’nde, Sa’d b. Ubade’nin çevresinde toplanarakdevlet başkanlığı konusunu konuşmaya ve bunun için adayadaylarını du¨şu¨nmeye başlamış, kendi aralarında birinin başkanlığını tespit etmek için hummalı bir biçimdegörüşmeler yapmaya başlamışlardı. 

Hz. Peygamber (s) vefat ettiğinde Ebû Bekir, Sanuh’ta  bulunuyordu. ‘Hz. Ebû Bekir geldi, Resulullah (s)’ın yu¨zu¨nu¨ açtı, alnındanöptu¨ ve ‘Anam-babam sana feda olsun! Diri iken de, ölu¨ ikende tertemizsin! Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allahsana ebediyyen iki ölu¨mu¨ tattırmayacaktır!’ dedi ve dışarı çıkarak Sakîfe’ye gittiğinde yeminlerle konuşan devam eden Hz. Ömer’e, ‘Ey yeminlerlesözu¨nu¨ pekiştirmeye çalışan adam, yavaş ol/kendine gel’ diyereksöze başladığında Hz. Ömer oturdu ve sakin biçimde onu dinlemeyebaşladı. Ebû Bekir, önce Allah’a hamd ve senada bulundu, ardından şöyle devam etti: ‘Beni dinleyiniz! Muhammed’e (s) tapanlar bilsin kiMuhammed (s) öldu¨. Allah’a tapanlar bilsin ki Allah diridir ve ölmez.Nitekim Yu¨ce Allah şöyle buyurur: ‘Sen öleceksin, onlar da ölecekler’ ; ‘Muhammed, ondan önce de peygamberlerin geçtiği bir peygamberdir. O ölu¨r veya öldu¨ru¨lu¨rse gerisin geriye (ku¨fre) mi döneceksiniz? Kim (tekrar ku¨fre) dönerse Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmaz. Allah şu¨kredenleri mu¨kâfatlandıracaktır. ‘ 

İnsanı derinden etkileyenbu konuşmadan sonra kalabalık sessizce ağlamayave soğukkanlılıklarını korumaları gerektiğini hissetmeyebaşladılar.
Hararetli tartışmalardan imamet konusunda u¨çana göru¨ş ortaya çıktı:
a) Ensarın Göru¨şu¨: Kavmi, Resulullah’ı içlerinde barındırmayıp Mekke’dençıkarırken, ona kucak açanEnsar’dı. Ensar İslam’ı kucaklamış ve onaher tu¨rlu¨ yardım ve desteği sağlamıştı. Resulullah (s) on yıldan fazlaaralarında kalmış ve İslam devletini orada kurmuştu. Dolayısıyla imametEnsar’ın hakkıdır. Bu göru¨şu¨n temsilcisi ve halife adayı Sa’d b. Ubbade (v. 15/636)’ydi.

b) Muhacirlerin Göru¨şu¨: İslam’a ilk inananlar Muhacirler’di. Nesepbakımından herkesin itaat edebileceği Kureyş’in en gözde kesimiydi.Resulullah (s)’ın yakınları, arkadaşları ve dostlarıydı. Dolayısıyla İmamet de bunedenle onların hakkıydı. Temsilcileri Hz. Ebû Bekir, idi.

c) Beni Haşim’in Göru¨şu¨: İddialarışuydu: Beni Haşim, Resulullah (s)’ın en yakın akrabalarındandır. Onlarda Kur’an ve su¨nneti bilenbulundukça Resulullah’ın makamını başka birisine teslim etmek doğrudeğildir. Hz. Peygamber’densonra onun makamına en layık kişi Hz. Ali’dir. Bunların başındaSelmân-ı Farisî, Ebû Zer el-Gıffarî ve Mikdad b. el-Esved gelmektedir.’ 
Farklı görüşlerin ileri sürüldüğü uzun tartışmalardan sonra Hz. Ebu Bekir Resûlullah (s)’tan sonra Müslümanların ilk halifesi/başkanı seçildi.
Beni Saîde Sakîfesi’nde Ensar ile Muhacirler arasında çıkan tartışma Hz. Ebû Bekir ile ilgili değildi. Muhacirlerle Ensar arasındaki bir tartışmadır. Kureyş’ten veya Ensardan hiç kimse Hz. Ebû Bekir’den imamete daha ehil ve layık olduğunu ileri su¨rmemiştir. Nitekim, Kureyş’in hakkı olduğu kanaatine varılınca hem Muhacirler hem Ensar ona biat etmekte tereddu¨t etmemiştir.
Ayrıca imamet talebi Hz. Ebû Bekir’den gelmemiştir. O, Hz. Ömer ile Ebû Ubeyde’den birini tavsiye etmiştir.  Ancak bu teklifine rağmen başta Hz. Ömer olmak u¨zere ashap ona biat etmiş, onu ön plana çıkarmıştır. Talep ashaptan geldiğine göre bu, onların arzu ve rızasıyla olmuştur demekten başka bir şey değildir.

Ehl-i Su¨nnet’e göre Hz. Ebû Bekir hilafet makamına icmaile seçilmiştir. Zira, bazı Ehl-i Su¨nnet âlimlerine göre imamet, Ehlu’l-Hal ve’l-Akid’den iki kişinin biatiyle gerçekleşir. Bazı gruplar, şeriatteideal delil olan dört kişiyi şart koşmuşlardır. Bazıları da, Şafiî’nin göru¨şu¨ne katılarak cumanın sıhhati için gerekli sayı olan kırk kişinin şart olduğunu ileri su¨rmu¨şlerdir. 

Hz. Ebû Bekir’in,Sakîfe’de icma ile seçildiği söylenebilir. Gerçi taşıdığı mesaj ve yu¨klendiğigörev açısından bakıldığında Beni Saîde olayı, Hz. Peygamber (s)’den sonraki kitleleşmelerin, farklı bakışların ve aykırı tavır alışlarınodak noktasını oluşturması nedeniyle İslam tarihinin en önemli hadiseleriarasında göru¨lebilir. 

Hz. EbûBekir şöyle diyordu: ‘Ey insanlar, ben de sizin gibi biriyim. Bilmiyorum.Beni Peygamber (s)’in yaptığı işlerle sorumlu tutabilirsiniz. Allah,peygamberi du¨nyalılara lider olarak seçti ve onu afet ve felaketlerdenkorudu. Ona ismet bahşetti. Ben ise tabiyim, yeni bir şey icat etmiyorum,yani bid’atçi değilim.’  Hz. Ebû Bekir devamla, ‘En hayırlınız olmadığımhâlde başınıza getirildim. İyi yaparsam bana yardımcı olunuz,kötu¨ yaparsam beni du¨zeltiniz. Allah ve Resûlu¨’ne itaat ettiğim su¨recebana itaat ediniz, Allah ve Resûlu¨’ne karşı geldiğimde bana itaat etmekzorunda değilsiniz.’ 

Hz. EbûBekir, İslam toplumunu idare etme, işlerini du¨zenlemeve rayına oturtma göreviyle işbaşına getirildi. Bu bağlamda o,dinî bir liderden ziyade siyasî bir liderdi. Dinsel görevi ise, ‘ikmale eren ‘ İslam hu¨ku¨mlerinin sadece uygulanmasını sağlamaktı.

Sonuçta, toplantıdan şu somut kararlar çıktı:
1- Muhacirlerin göru¨şu¨ kabul edilerek Hz. Ebû Bekir halife olarakseçilmiştir.
2- Ümmet/u¨lke ‘otorite’sini temsil edecek kişi seçimle işbaşına gelmelidir.
3- Başkanlık sistemi tescil edilmiştir.
4- Babadan oğula geçen ‘saltanat’şekli benimsenmemiştir. Hz. Peygamber
(s)’in yakın akrabaları seçilmemiştir.
5- Birden fazla halifenin seçilmesi kabul edilmemiştir.
6- Du¨şu¨nce ve fikir hu¨rriyeti benimsenmiş ve kabul görmu¨ştu¨r.

4. EHL-İ SU¨NNET’İN SAKÎFE OLAYI’NA BAKIŞI

Ehl-i Su¨nnet ile Şia arasında, Hz. Ebû Bekir’in halife seçilmesiyleilgili başlıca ihtilaf, iki ekolu¨n bu olayı ve bu olayın dayandığıfarklı gerekçeleri, birbirinden ayrı delilleri sergileyen kaynakları kullanmalarındanve bir olan olayı değişik biçimde yorumlamalarındankaynaklanmaktadır.

‘Beni Saîde Sakîfe’sinde Muhacirler ile Ensar arasında ‘halifelik’ konusundakigöru¨şmede olup bitenleri incelediğimizde, belli nitelikleri taşıyanbir halife tayin edilmesinin zorunlu olduğu kanısını taşıdıkları, yapılankonuşmaların ve ileri du¨zeylerde kızışan tartışmaların mu¨nderecatındananlaşılmaktadır.’ 
Ehl-i Su¨nnet, Hz. Ebû Bekir’in halife/başkan seçilmesini şöyle yorumlamaktadır:
‘Ehl-i İslam’ın icmasıyla Resulullah (s)’tan sonraimam (halife), Ebû Bekir es-Sıddık’tır.’  Çu¨nku¨: ‘Sağlam ve gu¨venilirusul ve kaynaklarda rivayet edilen ve tevatu¨r derecesine ulaşan sahihhadislerin delaletiyle peygamberlerden sonra bu u¨mmetin en hayırlısıEbû Bekir es-Sıddik’tir.’ 

Ehl-i Su¨nnet ve’l-Cemaat’in ittifakıyla, tevatu¨ren bizzat Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre, ‘Peygamberinden sonra bu u¨mmetinen hayırlısı Ebû Bekir, sonra Ömer’dir.’  Ona biat edenler, Allah ve Resûlu¨nu¨nmethettiği sahabiden bir cemaattir ki bu sahabiler, hilafeti boyuncaona yardım ettikleri gibi, her zaman onu desteklemişler ve onaitaat etmede kusur etmemeye çalışmışlardır. Allah sahabiyitavsif ederken, ‘Allah size imanı sevdirdi ve onu sizin kalplerinizdesu¨sledi ve size ku¨fru¨, fıskı ve isyanı (hakikati tanımamayı, sınırı aşıp yoldançıkmayı, başkaldırmayı) çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlaronlardır’  buyurmaktadır.
Yu¨ce Allah tarafından bu vasıflara sahip olduğu tescil edilen sahabiningenelini ilgilendiren ve alabildiğine önemli görülen böylesi bir konudabaskı altında veya menfaat karşılığında biat etmesi mu¨mku¨n değildir.Yoksa bu, ayetin ortaya koyduklarını göz ardı etmeyi gerektirir.

Belli bazı sebeplerden dolayı birkaç kişi dışında, sahabi ona biat etmiştir.Meşhur olan rivayetlerin birisinde Resulullah (s) buyurmuşturki: ‘Cemaatten/bu¨yu¨k çoğunluktan ayrılmayın, zira Allah’ın eli cemaatleberaberdir. Cemaatten ayrılan ateşe atılır.’  Bunun şuurundaolan sahabi çoğunluğunun haktan ayrılarak ‘ateşe atılması’ mu¨mku¨ndeğildir.
 ‘Kitap ve su¨nnetle sabittir ki, Ebû Bekir’e biat etmeyi Allahemretmişir. Ona biat edenler de zayıf insanlar değil, eli kılıç tutan,hayatlarında her tu¨rlu¨ zoru göğu¨sleyebileceklerini ispat etmiş savaşehli olup bu konuda Allah’a itaat edenlerdir. Böylece anlaşılıyor olmalıdırki, Ebû Bekir’in Peygamber halifeliği, Kitap ve kılıçla gerçekleşmişbir olgu niteliği taşımaktadır.’  Hakikat temeline dayalı hassas birgu¨ç tarafından gerçekleştirilmiştir.
Sahabiler, Allah ve Resûlu¨ uğrunda mallarını feda ettiler. Bu uğurdababalarını, kardeşlerini, arkadaşlarını, evlatlarını öldu¨rdu¨ler. Hz. EbûBekir’e biat edenler de bunlardan başkası değildir. Bunların haktan ayrılmalarıdu¨şu¨nu¨lemez. Allah ve Resûlu¨nu¨n aşkı uğruna her şeylerini fedaeden bu gu¨zide topluluğun, imamet, biat konusunda Allah ve Resûlu¨’nemuhalefet etmeleri akla uygun du¨şmemektedir. Bu insanlarınherhangi bir baskı ve menfaat karşılığında, zulu¨m ve haksızlığa boyuneğmeleri, ‘takiye’ yapmaları, haktan sapmaları genel nitelik taşıyan yapılarınınkarakteristik özelliğine ters du¨şmektedir.

5. BENÎ SAKÎFE’NİN TARİHSEL ARKA PLANI

Hadis, siyer ve tarihî kaynaklarımız, Hz. Ebû Bekir’in halifeliğini hepBeni Saîde Sakîfesi’ndeki toplantıdan itibaren ele almayı ve işe oradanbaşlamayı bir gelenek hâline getirmiştir. Bu nedenle söz konusu toplantınınöncesi hakkında Ehl-i Su¨nnet kaynakları,gerekli ve zorunlu bir bilgiyi sağlayabilecek bir muhtevayı çoğuzaman-maalesef-vermez.
Buna bağlı olarak cevaplanması beklenen birçok mesele kapalı kalmayamahkûm olur.Toplantıyı kimler du¨zenledi veniçin Beni Saîde Sakîfesi’nde?
Hz. Peygamber (s)’in henu¨z naaşı yerde iken başkanlığıkim gu¨ndeme getirmişti? Daha önce bu konuda birileri tarafındanbir altyapı hazırlanmış mıydı? Bir kamuoyunun oluşturulmuş olmasısöz konusu muydu? Hz. Peygamber (s) bu konuyu açık bir şekildegu¨ndeme getirmiş miydi? Bu soruların cevapları net bir şekilde verilmişolsaydı, Sakîfe Hadisesi, Hz. Ebû Bekir’in seçilme koşulları ve nedenböyle tartışmalı bir yolun izlendiği daha iyi anlaşılmış olacaktı.
Bilindiği gibi Medine’de iki bu¨yu¨k kabile olan Evs ve Hazrecvardı. Evs’in başkanı Sa’d b. Muaz, Hazrec’in lideri ise Sa’db. Ubade idi.Sa’d b. Ubade, Resulullah (s) Medine’ye hicret etmeden kısa birsu¨re önce, Medine başkanlığına hazırlanıyordu. Resulullah (s) hicretedip Hazrecler Mu¨slu¨man olunca bu işi askıya almışlar. Ancak buradaiki ihtimale yer vermek mu¨mku¨ndu¨r. 
a.    Meselenin bu¨sbu¨tu¨n gu¨ndemlerindençıkmış olması;
b. Yeri ve zamanı geldiğinde gu¨ndeme alınmaku¨zere askıya alınmış olması. Eğer ikinciihtimali gu¨çlendirmeye eğilim duyulursa bunu destekleyecek materyalibulmak için uzaklara gitmeye gerek olmadığı söylenebilir. Resulullah(s)’ın vefatıyla da zamanında askıya alınmış olan bu sorun tekrardoğal biçimiyle gu¨ndeme gelmiştir demek, bunun için olası bir yaklaşımsayılabilir. Sa’d b. Ubade’nin pek itiraz edilmeyen adaylığının da biranlam ifade ettiği varsayıldığında ikinci ihtimalin argu¨manları derlenmişolabilir. ‘Resulullah (s) vefat edince Ensar, Beni Saîde Sakîfesi’ndetoplanarak daha önce belirlenmiş bir platformu bulunan sorunuele almış ve sonuç olarak şu karara varmıştır: ‘Resulullah (s)’tansonra İslam devletinin başına, Sa’d b. Ubade’yi getirelim.’ 

Er-Rayyis, konuya ilişkin yorumunda özetle şunları ifade etmektedir:‘Allah Resûlu¨’nu¨n (s) vefat ettiği gu¨nde ve henu¨z cenaze kaldırılmamışiken Ensarın böyle bir toplantıyı organize etmeye yönelmiş olması birtarihçi için kökleri derinlerde bulunan bir du¨şu¨ncenin belirtisi olarak algılanabilirki bu da birkaç gu¨n önce de olsa, bu işin kesin olarak du¨şu¨nu¨lmu¨şolduğu kanısıdır.’  Nitekim Kırtas Olayı  da halifelik konusunudaha önce değişik kesimlerce du¨şu¨nu¨lu¨p tartışıldığını, ancak hiç kimseninismen tayin ve tespit edilmediğini göstermektedir. Hz. Peygamber (s), ‘Kırtas Hadîsi’nde, ‘Arap yarımadasından mu¨şrik olarak kalmış kimseleri çıkarın; hazırladığımgibi Üsame ordusunu techiz edin’,üçu¨ncu¨su¨nu¨ söylemedi veya hadîsinravisi olan İbn Abbas bu u¨çu¨ncu¨ maddeyi unuttu.’ 

Anlaşılıyor ki, bu konunu daha önce konuşulmuş ve bir alt yapıya dayandırılmıştır. Aksi hâlde, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali,Hz. Abbas gibi, sahabenin ileri gelenleri, Resulullah (s)’ın yakın akraba ve dostları bu işle meşgul olmazken, Resulullah (s)’ın techizve defniyle uğraşırken, başlarını Hazreclerin çektiği Ensarın Sakîfe’de bir halife/devlet başkanı seçmek için toplanmasının anî vealtyapısı hazırlanmadan gu¨ndeme gelmesi gerçekçi göru¨nmemektedir. Aksi hâlde, mu¨barek na’şı yerde duran Resulullah (s)’ın vefatıyla fikren,ruhen sarsılan sahabilerin bu¨yu¨k tepkisiyle kaşılanırdı.

SONUÇ

Hz. Peygamber (s), insanlığın yegane kurtarıcısı ve doğru yol göstericisidir. Sahabe, onun eğitiminden geçmiş, gönülden O’na bağlanmış ve bütün duygularıyla O’nu izlemişlerdir. Vefatından sonra karşılaştıkları devlet yönetimine getirecekleri kişiyi seçme yönteminde O’na ve koyduğu ilkelerine kahır ekseriyetinin muhalefet etmesi mümkün görünmemektedir.Yüce Peygamber (s)’in öngördüğü, Sahabenin kendisinden sonraki başkanlarını şûra (seçim) ile seçmeleridir. Kendisinin, başkanlık sistemiyle kurduğu devleti yönetmesi nasıl doğal ise, ondan sonra seçileceklerin de, O’nun yolunu izleyerek aynı metotla devleti yönetmeleri en doğalıdır.
İslam devletinin başkanının seçildiği Sakîfe olayında,-bugünkü tabirle-birden fazla hizip/parti aday çıkarmış, demokratik (şûra) usûlüyle gerekçelerini ileri sürmüş, desteklenmeleri çağrılarında bulunmuş ve en sert tartışmalara girişmişlerdir. Neticede Hz. Ebu Bekir halkın en fazla desteğini almış ve başkanlığa seçilmiştir.
Hem Hz. Peygamber (s)’in, hem Sahabe ve Hulefa-i Raşidîn’in icraatları, İslamî yönetim sisteminde başkanlığın esas olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim Hz. Ömer ve Hz. Osman da aynı yöntemle seçilmişlerdir.
İslamî siyasî literatürde geçen ‘Ehl-i Hall ve’l-Akd’ kavramı, ‘ehliyeti tesbit bilincine sahip seçmen’i ifade etmektedir. Nitekim devlet başkanının ‘Ehl-i Hall ve’l-Akd’ tarafından seçilmesi şartı bulunmaktadır. Bugünkü seçim sisteminden farkı, ‘seçmen’de aranan bu bilinçtir.

Seçim kavramına karşılık İslam kültüründe şûra kavramı kullanılmaktadır ki bu ‘seçim’ kavramından çok daha derin ve kapsamlı bir ifadedir. Yaşadığımız bilgi çağında, okuma-yazması olmayan, siyaset ve ülke konjöktüründen habersiz, parti ve tüzüklerinin ne anlama geldiğini bilmeyen, kime ve neden oy verdiğinden bihaber, doksan yaşında, başkasına bağımlı bir insanın oy kullanması tartışılmalıdır.

KAYNAKÇA
Ahmed Emin, Duha’l-İslam, Mısır, ty.
Aynî, el-Bedruddin (v. 85571451), Umdetu¨'l-Kârî Şerhu Sahîhi'l-Buhârî, Dâru'l-Fikr, Beyrut, ty.
Buhârî, Ebu Abdillah Muhammed bin İsmâil bin İbrahim bin el-Muğîre bin Berdizbeh (v. 256/870), Sahîhu el-Buhârî, el-Mektebetu’l-İslâmiyye, İstanbul, ty.
Dehlevî, Abdülaziz b. Şahveliyullah, Tuhfe İsna Aşeriyye, Rıyad 1404. 
Gıyasî, İmâmu'l-Haremeyn Ebu'l-Ma'âlî Abdu¨lmelik b. Abdillah el-Cüveynî, (v. 478/1085), Ğıyasu'l-Ümem fi İltiyâsî'z-Zulem, thk. Dr. Abdu¨lazîm ed-Dîb, Mektebetu¨ İmâmi'l-Haremeyn 1401.
Hatiboğlu, Mehmed S., Müslüman Alimlerin Buharî ve Müslim’e Yönelttikleri Eleştirileri, İslamî Araştırmalar Dergisi, C. 10, S. 1-3, 1997.
Hatiboğlu, İslâm'da İlk Siyâsî Kavmiyetçilik: Hilâfetin Kurayşliliği, A. Ü. İ. F. Dergisi, C. XXIII, Ankara, 1978.
Heytemî, Ahmed b. Hacer,es-Savâıku’l-Muhrike fi’r-Reddi ala Ehli’l-Bidai ve’z-Zındıka, Mektebetü’l-Kahire, ty. 
İbn Hacer, el-Hafız Şihâbu¨ddin ebu'l-Fadl Ahmed b. Ali b. Hacer (v. 852/1448), Fethu'l-Bârî bi gerhi Sahîhi'l-Buhârî, terkîm, tebvîb, tashîh, tercî' M. F. Abdu¨lbaki, M. el-Hatîb, Kusay M. el-Hatîb, Dâru’r-Rayyân li't-Tu¨râs, Kâhire 1407/1987.
İbn Hişâm, Ebu Muhammed Abdilmelik, Sîretu¨'n-Nebî, thk. Muhammed Muhyiddin Abdu¨lhamid, Mektebetu¨ Dari't-Tu¨ras, Kâhire, ty.
İbn Teymiyye, Ebi'l-Abbas Takiyu¨ddin Ahmed b. Abdilhalim (v. 7581357), Minhâcu's-Su¨nneti'n-Nebeviyye, el-Mektebetu'l-İlmiyye, Beyrut, ty.
İcî, Adudu¨ddin Abdurrahman b. Ahmed, el-Mevâkıf fi İlmi'l-Kelâm, Alemu¨'l-Ku¨tu¨b, Beyrut, ty.
Kastalanî, Ebu’l-Abbas Şihabuddin Ahmed b. Muhammed, İrşadu’s-Sarî li Şerhi Sahihi’l-Buharî, Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut 1305.
Kettânî, Ebu Abdillah Muhammed b. Cafer, en-Nazmü’l-Mütenasir mine’l-Ehadîsi’l-Mütevatir, Darü’l-Kütübi’s-selefiyye, Mısır, ty.
Kırbaşoğlu, Hayri, Su¨nnetin Yeni Tanımının Yorumu, İA. C. 5, S. 3, Temmuz 1991.
Musevî, Musa, eş-Şîa ve’t-Tashîh, 1408/1988.
Mu¨slim,Ebu’l-Huseyn b. el-Haccâc el-Kuşayrî en-Neysâbûrî (v. 261/875), Sahihu Muslim, thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, Dâru İhyai’l-Kutubi’l-Arabiyye, Kahire, 1336/1918.
Rayyis, Ziyâu¨ddin, İslâm'da Siyâsî Du¨şu¨nce Tarihi, çvr. İbrahim Sarmış, Nehir Yayınları İstanbul, 1995.
Şiblî, Nu’man, Bütün Yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet Felsefesi, Çev. Talip Yaşar Alp, Çağ Yayınları, İstanbul 1975.
Tabarî, Muhammed b. Cerir (v. 310/922), Tarihu’l-Umem ve’l-Mu¨lûk, Beyrut ty. 
Tâhâ Hu¨seyn de, el-Fitnetu¨'l-Ku¨bra, Daru’l-Cîl, Beyrut ty. 
Tirmizî, Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Sûre (v. 279/892), el-Câmiu's-Sahîh vehu¨ve Sunenu¨'t-Tirmizî, Dâru’l-Fikr, Beyrut ty.

 

Facebook
Twitter
  • BİZE ULAŞIN

  • Ehli Beyt Mah. Ceyhun Atuf Kansu Cad. Beycanoğlu İş Merkezi̇ No: 102A/7
    Çankaya/ANKARA

  • 0312 285 71 71

  • 0312 285 71 72

  • yerlidusuncedernegi06@gmail.com

www.teknovizyon.net/
YukariCik